8 Ağustos 2017 Salı

Maaile, Ocak '17 sayısı

21.01.2017
Hicret OSTA





 “YÜREK” İNSANI  

     Yürekdede ile Padişah, Cahit Zarifoğlu’nun  çocuk kitabı görünümlü fakat özünde yetişkinlere de hitap eden, devlet-halk ilişkisinin inanç düzlemindeki yapısını naif bir üslupla hikaye eden eseridir. Kitap içinde geçen öykünün kabuğunda, Yürek Hasan (yani Yürekdede) ile hanımı Ayşe Nine’nin köyden yaylaya göçleri esnasında yaşadıkları olay dizisini izleriz. Tebdil-i kıyafet yapan padişah ve vezirlerine rast gelen yaşlı çiftimiz, yolculuk esnasında sahip oldukları tek develerini misafirleri için sofrada sunmaktan geri durmazlar. Nihayetinde padişahın takdirini kazanan bu davranış neticesinde, Yürekdede şehre davet edilir ve fakat Yürekdede hikayenin sonunda bir kez daha asıl Padişah’a ulaşmanın şükrü içerisindedir yalnızca. Fakat bu noktaya gelinceye dek hikayenin vurguladığı adil düzen ve devlet reisliği profilinin altındaki sağlam aile yapısının mevcudiyetini görmek, kitabın ana mesajlarından birini teşkil etmektedir.

     Yürekdede ile Ayşe Nine’nin yürekleri ısıtan aile tablosu içinde insanlara örnekledikleri davranışlar, kitabın başı ve sonu arasında hiç kesilmeden birbirini takip eder. Bu sürerliliğin tuğla gibi ördüğü sağlam aile yapısı ise bizzat yönetimde olan devletin de mahiyeti hakkında bilgi verir. Böylece halk içindeki sıradan bir insandan en tepedeki yöneticiye kadar birbirine eklemlenen bir iyilik-güzellik halkası örülür.

     “Köyün sağlam bir insan damarı” olan Yürekdede ile Ayşe Nine’nin geçimlik sırları kitabın ilk başı itibariyle sunulur. Hastalık ve yaşlılık nedeniyle köyden yaylaya geç bir vakitte göç etmek durumunda kalan yaşlı çiftimiz, hareket edecekleri gün hususunda birbirlerinin fikirlerini itina ve dikkatle sorarlar. “İşte ne zaman bir iş tutacak olsalar, tam evli oldukları şu altmış beş yıldır hep böyle konuşur, çoğu zaman da böyle, birbirlerinin gönüllerini hoş tutmak için gayret etmekten, yapacakları işi unuturlarmış.”1 Aile meclisindeki istişareye her daim vurgu yapan eser, ilerleyen safhalarda Yürekdede ile Ayşe Nine’nin bu kalbi rikkatlerinin kaynağını da gösterir:

“İki seccade serdiler.
Biri önde biri bir arşın geride.
Sünnetleri kıldılar iki rekat. Başlarını indirip bir müddet sessiz sessiz durdular.
Sonra Hasan Dede kalktı. Kamet getirdi.
Kalın, erkek, mübarek bir sesle.
O imam oldu, Ayşe Nice cemaat...
Bir namaz kıldılar ki bedenleri de ruhları da biz diyelim arşı alada, siz deyin cennet bahçelerinin güllüklerinde.
Onların yüreklerindeki ritimlerle görebilen olsa, der ki:
__ Dünya bunlardan sorulur, kainat bunlara verilmiş, ol deseler olur, yıkıl deseler yıkılır...(11)”

     Aile içinde her daim cemaat temin edilerek kılınan namaz, hem aile hem devlet bazındaki nizamı ve huzuru hissettirir hikaye boyunca. Zira Rablerinin huzuruna tam bir teslimiyetle ve birlik içinde varan halk, başlarındaki yöneticilerinin niteliğine dair de bilgi sunmaktadır esasında. Ailelerin bile cemaat olmaktan geri durmayan birlik yapısı, halka halka örülen bütün bir toplum yapısının temellerine ve bu topluma sağlanan adil ve anlayışlı bir yönetim kadrosunun varlığına işaret eder.

     Sadece namaz gibi farziyetlerle değil, sünnetlerle de hemhal olup hayatlarını şekillendiren Yürekdede ile Ayşe Nine: “Birlikte oturup bir kaptan çorba içtiler. Tabağın dibini ekmekle sünnetlediler. Sofra bezine dökülmüş ekmek kırıntılarını bir bir bulup besmeleyle ağızlarına koydular. Derken eşyalarını toplamak bir saatlerini bile almadı. Bir kat ince yatak. Küçük bir kıl çadır. Bir iki erzak torbası... Bir ibrik, bir küçücük leğen, birkaç sahan, bir tek kazan, birkaç tas, bir bakraç (13).” Sadelikleriyle adeta Peygamber hayatını anımsatan bu güzel insanlar, sadece dünyalık ihtiyaçları kadarıyla yolculuğa koyulurlar. Hem dünya hayatından göçü de hatırlatan bu yolculuğun hikmetleri, aslında bu yalınlığa haizdir. Dünyayı yüreklerinden çıkaran insanların kurdukları ailelerde şahsi menfaatten ziyade diğerkâmlığın ortaya çıkacağı aşikardır. Yine parça-bütün ilişkisi göz önüne alındığında  fertten aileye, oradan toplum ve devlete değin hem ters hem düz bağlantılar zincirinde dünyanın araçsallaştırıldığı bir sistem ideali kendi varlığını ortaya koyar böylece.

     Yalınlığın getirdiği mütevazılığın devlet ayağındaki temsiliyeti, tebdil-i kıyafet ile dolaşan padişah ve vezirlerinin kendilerini Yürekdede’ye takdimlerinde hissedilir:
“__ Bu yiğitlerin başı başkanı sen misin oğul?
Gülmüş adam.
__Bunların herbiri değerli arkadaşlarımdır. Başkan bilirlerse beni başkanları sayılırım, ama derlerse ki köleleriyim, o zaman da köleleri olurum onların (26).”

     Eserdeki bir etkileyici sahne de Yürekdede’nin misafirlere ikram etmek için deveyi Ayşe Nine’ye teklif etmesi ve buna karşı yaşlı kadının cevabıdır: “Vah dedi Ayşe Nine vah benim kara başım, kara yazgım. Amanın aman, ben yanmışım helak olmuşum da haberim yok. Allah sana uzun ömürler versin, benden alsın sana versin. Vah bana ki ben niye daha önce bunu düşünemedim. Dünya malı, dünya hırsı benim gözümü kör etmiş de haberim yok (30).” Misafir karşılama noktasında, kendilerinin az sayıda da olsa eşyalarını taşımalarına yardımcı ve tek mal varlıkları olan deveciği hiç duraksamadan sofraya sunmaları da yine ailenin kurulduğu temel değerlerden cömertliğin altını çizmektedir. Halkından yöneticisine, büyüğünden küçüğüne “alan el” olmaktan ziyade “veren el” olmayı tercih eden bir topluluğun da yine adil bir yönetimden başkasıyla yönetilmedikleri veya yönetilemeyecekleri apaçıktır.

     Tebdili kıyafetteki padişahın iltifat ve takdirine mazhar olan Yürekdede şehre davet edilir, padişahı ziyaret ve eğer ki bir ihtiyacı var ise bunu gidermesi amacıyla. Hikeyenin sonunda, halen karşılaştığı kişilerin kim olduğundan habersiz, yolculukları esnasında yardımcı olması için belki bir deve isteyebilirim padişahtan diye davete icabet eden Yürekdede, namaz esnasında padişahın duasına şahit olur: “Ya Rabbi, sen Kerim’sin, Rahim’sin, yüceler yücesisin, bana rızık ver. Bana sıhhat ver (49).” Bunun üzerine şöyle söyler kendi kendine Yürekdede:

“Bunun da elinde bir şey yok. Ben de geldim ondan istemeye. Baksana o da bir başka padişahtan istiyor. Bense onunla sarayına gitmeye razı oldum. Bu doğru değil. Hemen çıkıp çadıra döneyim. Yol boyunca da, ağaçlarla çiçeklerle havayla suyla dost ola ola bütün hacetlerimi Allahıma açayım. Ben de yalnız ondan isterim. Yanımda şunun gibi ihsanı bol bir padişah da olsa, başkasındn istemem. İstersem edebi tecavüz olur. Allah’ın gücüne gider (49).”

     Son tahlilde padişahlar padişahını bir kez daha idrak eden Yürekdede, Ayşe Nine’nin yanına döner ve yolculuklarını tamamlarlar. Hikayenin başı itibariyle adil bir düzen ve yönetimin dinamiklerini sunmaya çalışan eserdeki en temel nokta, fert ve aile hususiyetlerinin şekillendiği düzlemdir. Yukarıda örneklerine değindiğimiz bu düzlem, Kur’an ve Sünnet harcıyla şekillenmiş irfani bir yaşam tarzıdır ki istişareden, mütevazılığa, cömertlikten güvene dek pek çok beşeri ilişkinin ideal şeklini sunar. Fertten aileye, toplumdan devlete kadar birlik ve bütünlük içinde yüreklerimizi yeniden dirilttiğimiz nice devletli günlere niyazıyla...
    
_________________________________________________

1. Cahit Zarifoğlu, Yürekdede ile Padişah  (İstanbul: Akabe Yayınları, 1988), 9. Bu yazıda Yürekdede ile Padişah  kitabından yapılacak alıntılar, metinde parantez içinde sayfa numarası verilerek gösterilecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder