TKL - 434
25.5.2015
Hicret OSTA
Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki Tutunamayanlar
Birey anlatısı olarak Batı’da 18. yüzyılda ortaya çıkan roman, edebi bir
tür olarak Türkiye’de varlığını batılılaşma fikrinin bir parçası olarak 19.
yüzyılda ancak gösterebilmiştir. Bununla
birlikte sanatsal açıdan daha ustalaşmış ve romanın hedeflediği bireysel
anlatıya dönük olarak daha derinlikli karakterlerin yazıldığı romanları, 20.
Yüzyıl itibariyle ancak görebilmekteyiz. Bu yazıda, 20. yüzyılın ikinci yarısından
sonra yazılmış olan ve Türkçe edebiyatın roman alanında yetkin örneklerinden
kabul edilen Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri
Ayarlama Enstitüsü ve Oğuz Atay’ın
Tutunamayanlar isimli kitaplarını edebî bağlamda kıyaslayıp, ikisi
arasındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koymaya çalışacağız.
Bahsi geçen iki romanda da son derece ironik bir anlatımın varlığı ilk aşamada dikkat çeker. Bu nedenle öncelikli olarak ironinin kullanış amaç ve şekli etrafında bu iki
romanı ele alacağız. İroni, söylenilenin tam tersini kast
etmedir. Genellikle kelimesel düzlemdeki ironide, kullanılan kelimelerle
söylenilen anlamın tersi anlatılmaya çalışılır. Kelime ironisinin yanında, durum
ironisini anlatmak amacıyla “ironik anlatım” bir teknik olarak edebiyatta
kullanılmaktadır. “İronik anlatım, karşıtlıkların, yergilerin, yaşanan
olumsuzlukların daha etkili ve vurucu bir şekilde aktarılmasını sağlamak
amacıyla, asıl niyetin gizlenerek bütün bunların doğal bir durummuş gibi ima
biçiminde sunulmasıdır. İronik yaklaşımla yazarlar, gerçeğe vurgu yaparak,
sarsıcı bir etki yapmayı hedeflerler.”1 Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde de benzer bir yaklaşımla yazarın
eleştiride bulunduğu fikirleri, olumsuzluklarına dikkat çekmek istediği düşünceleri, son derece ironik bir anlatımla bize sunduğunu görüyoruz.
“Asıl kötüsü, anneme o kadar bağlı olan babam bu kadıncağızla, onu zengin zannettiği için evlenmişti. Halbuki kadın parasızdı.”2
Babasıyla ilgili alayvari bir dil kullanmadan onun zaafını saf bir dille anlatan Hayri İrdal aracılığıyla ironi yakalanmaktadır. Bunun dışında karakterler arasındaki diyalogların da yine Hayri İrdal’in olayları tam manasıyla anlayıp anlamadığından şüphe edilmesi suretiyle nasıl ironik bir anlatım oluşturduğunu görmekteyiz. Doktoru Hayri İrdal’dan, kendisinin manalı çıkarımlar yapabileceği rüyalar görmesini talep eder. Fakat doktorun istediği gibi rüya görmeyi bir türlü başaramayan Hayri İrdal ve doktor arasındaki bir diyalog şöyledir:
“__ Yapamadınız… Bütün gayretlerimi
mahvettiniz. Tekrar doğacaktınız, hakbuki olduğu gibi kaldınız…
Ben elimden geldiği kadar teselliye
çalıştım:
__ Üzülmeyin doktor, bu gece gayret
ederim. Zaten doğru dürüst gitmemişti, belki bu akşam yine gelir.”3
Hayri İrdal, romanın başka kısımlarında istek üzerine rüya görülmesi absürtlüğünün
bilincinde olduğunu sezdirmesine rağmen, bu tarz diyaloglarla sanki sürdürülen
bir oyunu aynı doğallıkla bozmayan bir aktör gibi rol almaktadır. Bu yöntem
başkarakterin içinde bulunduğu durumu ironikleştirerek eleştirilen durumu daha
da etkileyici ve vurucu yapmakta, ironik anlatım bu bağlamda hedefini
bulmaktadır.
Tutunamayanlar romanında da ironik anlatımın
oldukça etkin bir şekilde kullanıldığını
görmekteyiz. İroninin eleştiriyi aktarıcı gücü ile Atay’ın bu romanda “burjuva
aydınlarını silkelemek için onların kültür değerleriyle, ideolojik
tutumlarıyla, yaşamda bağlandıkları konvansiyonlarla”4 alay etmesi birlikte
düşünülürse, ironik anlatımın bu romanda önemli bir role sahip olduğu
anlaşılabilir. Bunun bir örneğiyle hemen kitabın baş kısmında karşılaşıyoruz.
Turgut Özben’in yazdıklarını kitap haline getirme sürecini aktaran gazetecinin
notuyla başlamaktadır roman. Fakat bu girişin hemen ardından yayıncı yazdığı notla büyük oranda gazeteciyi değilleyerek bu kitabı
“belge niteliğinde” gördüklerinden dolayı yayımladıklarını söyler. Metnin
üstkurmacalığını roman başlar başlamaz hatırlatan Atay, yayıncının kullandığı “belge”
kelimesiyle de gelecek tepkilerin kırılması amacının güdüldüğünü hissettirerek ironik
bir anlatım yakalar.
Tutunamayanlar’daki ironik anlatıma bir
başka örnek de Turgut’un biyografisinin batı ve geleneksel biyografi tarzının
karması şeklinde kurgulanmasında görüyoruz: “Bundan yirmi beş yıl kadar
evveldi. Aksaray’ın Horozuçmaz Mahallesi Lalegül Sokağı Hane No. 54, Cilt No.
22, Sahife No. 669’da, iki katlı ahşap bir evde, medeni hali bekar, cinsiyeti
erkek, dini İslam bir çocuk dünyaya geldi.”5 Böylece beklenilen
klasik biyografi anlayışının yıkılması sağlanarak durumsal bir ironi
yakalanmıştır.
Farklı örneklerle ironinin bir anlatım tekniği olarak iki romanda da yer aldığını göstermeye çalıştık. Böyle bir tercihin altında, eleştirilen noktaları derinleştirme, romanın etki gücü ve alanını kuvvetlendirme isteğinin yanında, büyük ölçüde anlatılmak istenen saçma ve absürd durumların bu tarz bir yöntemle daha iyi aktarılabilme fırsatının yattığı söylenebilir.
Farklı örneklerle ironinin bir anlatım tekniği olarak iki romanda da yer aldığını göstermeye çalıştık. Böyle bir tercihin altında, eleştirilen noktaları derinleştirme, romanın etki gücü ve alanını kuvvetlendirme isteğinin yanında, büyük ölçüde anlatılmak istenen saçma ve absürd durumların bu tarz bir yöntemle daha iyi aktarılabilme fırsatının yattığı söylenebilir.
Tutunamayanlar ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü arasında
kıyaslamaya tabi tutacağımız bir diğer yön ise, bu romanlarda diyalojizm’in
kullanımı konusudur. Edebiyat alanına “dialogism” kavramını, realizmi yeniden
tanımlayarak kazandırmış olan Mihail Bahtin hayatın monoloji üzerinden gitmediğini
ve dolayısıyla romanın da bu şekilde kurgulanmaması gerektiğinden söyler. Ona
göre gerçeklik hayatta da olduğu bir çok seslilik bütünüdür. Bu bağlamda
Bahtin’e göre yazar için önemli olması gereken, “kahramanın dünyada nasıl
göründüğü değil, öncelikle dünyanın kahramana nasıl göründüğü ve kahramanın
kendi kendisine nasıl göründüğüdür.”6 Burada, daha önceki roman
anlayışlarındaki özelde kahraman, genelde gerçeklik algılarını tamamıyla
değiştiren bir fikirden bahsedildiğini söyleyebiliriz. “Çünkü burada
keşfedilmesi gereken şey, kahramanın özgül varoluşu, sabit imgesi değil, tam da
bilincinin toplamı, nihayetinde de kahramanın kendi dünyasına ve kendine dair
son sözüdür.”7
Oğuz
Atay’ın Tutunamayanlar romanında
kurguladığı karakterlerin tam da Bahtin’in bahsettiği dialogism içinde
olduklarını görmekteyiz. Bahtin’in çokça vurguladığı özbilinç, kahramanın kendi
farkındalığıdır ki biz o karakteri ancak onun kendi farkındalığı üzerinden tanıyabiliriz. Çünkü karakter ne kadar kendisini tanıyorsa o kadar ifade edebilir, daha
fazlasını ise başka karakterlerin bilincinden öğrenebiliriz. Kısacası
bilinçlerin etkileşimi diyebileceğimiz dialogism, Tutunamayanlar’da temel yapıyı oluşturmaktadır. Berna Moran başkarakter Turgut üzerinden aktarılan
bilincin bu romanda ne kadar işlevsel bir role sahip olduğunu şöyle anlatır: “Tutunamayanlar’da okur romanın dünyasına Turgut’un bilincinden bakmakla kalmaz, onun ruhsal gelişimini, iç çatışmalarını, değerlendirmelerini ve yavaş yavaş Selim ile özdeşleşmesini izler. Dış olaylar bir önem taşımaz, Turgut’un iç dünyasıdır önemli olan.”8
Moran’ın da özetlediği bu duruma romandaki pek çok diyalog örnek olarak
gösterilebilir. Selim hakkında daha fazla bilgi toplamak için hem ruhsal hem
fiziksel yolculuğa çıkan Turgut, onun arkadaşlarına ulaşarak ondan kalan son
parçaları toplamaya çalışır. Bu maksatla tanıştığı kişilerden Metin ile bir
diyaloğu şu şekilde geçer:
“Selim
nasıl, Turgut Bey?” “İyi, iyi,” dedi Turgut aceleyle. Bu acıyı da kendimize
saklayalım Metin Bey. “Sizi mutlaka aramamı söyledi, Metin Bey. Çok severmiş
size.” Haksızlık etmeyelim: Metin’i ara, demezdi Selim. Hiç olmazsa çekinirdi.
Acaba Metin de tutunamayanlara giriyor mu? Bir bakıma girer. Hepsi sevimli
olmaz ya. Belki çoğu değildir.9
3. tekil şahıs anlatıcı üzerinden metin kurgulanmış
olsa dahi, yukarıdaki diyalog esnasında anlatıcının aradan çekilerek Turgut’un
kendi kendine birinci tekil şahıs olarak da konuştuğunu görmekteyiz. Bu esnada
tamamen Turgut’un zihnine girilmiş, olay ve kişiler artık tamamıyla onun
düşüncesinden okura aktarılmıştır. Yukarıdaki Bahtin alıntısında vurgulandığı
üzere, bir diğer önemli mesele de diyalojizmde son sözün yine karakterin
kendisi tarafından söylenmiş olmasıdır.
Yani yazarın başını ve sonunu zaten keskinleştirdiği, büsbütün sınırları
çizilmiş kat’i bir karakter anlayışının tam tersi bir anlayıştan bahsetmek
mümkün. Bu bağlamda Turgut’un yavaş yavaş bir dönüşüm yaşadığına ve tutunan bir
kişiyken bir tutunamayan oluşuna şahit oluyoruz. Atay, karakterinin kararlarına
adeta müdahil olmayarak onun kendisi hakkında söz sahibi olmasına izin
vermiştir. “Başka bir deyişle, Turgut kendi uyanışını, arayışını ve sonunda
kimliğini bularak yazmaya başlamasının öyküsünü anlatır Tutunamayanlar'da. 10 Diyalojizm bağlamında Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki karakterlerin, daha ziyade monolojik olarak kurgulandığını söyleyebiliriz. Romanın başkarakteri olan Hayri İrdal 1. tekil şahıs anlatıcıdır aynı zamanda. 1. tekil şahıs anlatıcı kullanımının, okur ile karakter arasına mesafe koymadığı açıktır. Bu durumda karakterin düşüncelerinin doğrudan yansıtılma ihtimalinin daha fazla olduğunu ve anlatı açısından da karakterin gözünden daha baskın bir söylemin dile getirildiğini söyleyebiliriz. Tutunamayanlar’daki 3. Tekil şahıs anlatıcı sesi devamlı dönüşerek, muğlak bir zemine oturuyor ki diyolojinin yapısına çok daha oturan bir anlatım tekniğidir.
Bu romanda her ne kadar başkarakter Hayri İrdal’ın gözünden dünyayı
seyretsek de, bu seyrediş aktif bir bilincin bize sunduklarını idrak etmekten
ziyede, ayna tutulmuş bir olaylar zincirini görmek şeklinde gerçekleşmektedir.
Hayri İrdal’ın da her ne kadar başarı ile sonuçlanan bir değişim yaşadığına
şahit olsak da özbilincin bu değişimde çok aktif bir rolü olmamakla beraber,
tesadüfi olayların sürüklemesi neticesinde bir değişim yaşanmaktadır. Kitabın
başında çizilen Hayri İrdal karakteriyle sonundaki arasında bilinç ve dünyayı
algılamada çok bir farklılık olmadığı görülmektedir. Bununla birlikte, Hayri
İrdal’ın bilinci diğer karakterlerin bilinçleriyle de birebir muhatap olmaz. Ya
karakterle kendisi diyaloglar kurar ya da o karakterleri okura hikaye eder. Ve
hikaye edilen karakterlerin de çoğunlukla monolojik anlayışa uygun nihai
karakterler olduğu açıktır.
Ele
alacağımız bir diğer konu ise, bu romanların bir bireyin anlatısı olmalarının
yanında toplumsal bir eleştiride bulunup bulunmadıklarıdır. İronik anlatım
kapsamında da kısmen değerlendirdiğimiz gibi, toplumsal eleştirinin iki romanda
da olduğunu söylemek mümkün. İlk olarak Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne bakarsak, erken dönem Cumhuriyet
ideolojisiyle bağlantılı olarak kurgulanan toplum mühendisliği tavrı olmakla
birlikte sürekli gerçekliğin altı oyularak bu tavrın da boş olduğuna duyulan
inanç dile getirilmektedir. İçinde bulunan dünyanın eleştirisini yaparak yazar,
aslında eski ve yeni arasında bir fark olmadığını, hayatın kendisinin de bir
kurmacadan ibaret olduğunu hissettiriyor.
Tutunamayanlar’daki
eleştirinin ise daha kökten ve yıkıcı olduğu görülmektedir. Zira insanın
zihninde kategorize ederek kurduğu anlam dünyasını tek yekun dağıtmaya yönelik
bir tavırla eleştiri yapılmaktadır. Söyledikleri ve söyleyiş biçimi açısından
bir başkaldırı romanı olan Tutunamayanlar
“burjuva düzeninin kurallarına, değer yargılarına, beğenisine, yaşam biçimine
ayak uydurmayan, topluma yabancılaşmış yalnız insanları”ın ve özetle bireyin
isyanının anlatısıdır.11
Son olarak, bahsi geçen iki romanı gerçekçilik, modernizm ve
postmodernizm eksenlerinde konumlandırmaya çalışacağız. Tutunamayanlar ve Saatleri
Ayarlama Enstitüsü romanları için temelde söyleyebileceğimiz şey,
kendilerinden bir önceki romancılık anlayışından içerik ve biçim açısından
farklılaşmış olmalarıdır. Bu nedenle her iki roman da dönemin beklentilerini karşılamamış ve onların asıl değerleri daha sonradan anlaşılmıştır.
Türkiye’de 19. yüzyıl
sonlarında dünyadaki edebiyat anlayışına paralel olarak realizm akımının etkisi
görülmüştür. Özellikle Servet-i Fünun döneminde, realizmin Osmanlı toplumundaki
etkisinin ve kapalı toplumdan kamu alanına geçişin yansıtıldığını görmekteyiz.
20. yüzyıl başı itibariyle ise, yaşanan savaşlar neticesinde milliyetçilik
akımı etkili olmuş ve İsmet Emre’nin Postmodernizm
ve Edebiyat kitabında belirttiği üzere modernist anlayışın çok hakim
olmadığı modern dönem edabiyatı rüzgarı esmiştir.12 “Modern
roman ferdin üzerinde döner” diyen Tanpınar ise 1961’de yayımlanan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde “bireyselliği” vurgulayan modernist
bir yaklaşım sergileyip, birey merkezli kurulan romanın temelini atmıştır.13
Orhan Pamuk cemaat anlayışından tam kopamadığı için Tanpınar’ın modernist bir
yazar olduğu görüşünü çok tasvip etmese de, özellikle S.A.E.’de kullanılan
biçimler ve eserin genelinde yansıtılan güvensizlik havası modernist tavrın
taşıyıcılarıdır. Erişilebilir bir gerçeklik sunma gayretinde olan
realistlerin aksine, modernistler hakikate ulaşmanın zorluğunu yansıtırlar.
Özellikle sanayileşmenin etkisiyle bütünlükten parçalanmışlığa giden süreç
hayatta olduğu gibi edebiyatta da bölünmüşlük ve dolayısıyla hiçbir konuya
tümüyle vâkıf olamama anlayışını getirmiştir. S.A.E.’de de büyük ölçüde modern
dünyanın getirileriyle beraber çevresine yabancılaşan Hayri İrdal’ın hikayesini
ironik bir dille dinleriz. Özellikle roman boyu tekrar eden yalan-hakikat
ikilemi, sürekli okurun güvenini sarsarak hakikate ulaşmanın zorluğunu bildirilir.
Toplumcu-gerçekçiliğin
ana akım olduğu dönemde yayımlanan Tutunamayanlar’a
geldiğimiz vakit ise, bu akımın hakimiyetinden uzak bir yapının varlığını
görürüz. “Her postmodern metin, modern bir
metnin ‘bozularak’ onun külleri üzerine az ya da çok kendi yapısını kurma gayreti güder”
anlayışının bu romanda ana yöntem olarak belirlendiğini söyleyebiliriz.14
Modern yöntemle klasikleştirilmiş bir türün bozulmasını, daha evvelde söylediğimiz
gibi biyografi ve tercüme-i hal kırması bir yapıyla ironikleştiren Atay, tarih
yazıcılığı vb. gibi pek çok modern metin türünü de bozarak postmodernist bir tavır
sergilemektedir Tutunamayanlar’da.Olay örgüsü, zaman ve mekan açısından incelediğimizde bu iki roman arasındaki modernist ve postmodernist yaklaşım farklılığı daha net ortaya çıkmaktadır. “Kusursuz kurgu ve kompozisyon anlayışının hikaye etmeye dayalı bir formda” aktarılmasının, modernist metne hakim olduğu görülür.15 S.A.E.’de yaşanılan durumların ve karakterlerin tüm absürtlüğüne rağmen sonu ve başı çok daha belirli bir olay örgüsü mevcutken, Tutunamayanlar’da ise postmodernist bir metin anlayışının getirisiyle, olay örgüsündeki kopukluk ve süreksizlik dikkat çeker.
Modernizmi temel alan metinlerde “birey”in önceliği her zaman için ön plandadır. Bu bağlamda Tanpınar’ın da zamanı ve mekanı insan odaklı bir çerçevede işlediğini görüyoruz. Hayri İrdal’ın ustası Nuri Efendi’nin ağzından şu sözleri duyarız: “Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır…Bu da gösterir ki, zaman ve mekan, insanla mevcuttur!”16 Bununla birlikte “modern medeniyet, gözü ve görselliği esas alan bir medeniyet” olduğu için “modern metinlerde mümkün olduğunca ayrıntılı yer tasvirleri verilmeye çalışılır.”17 S.A.E.’de yapılan mekan tasvirlerinin de bu tarife uygun olduğu muhakkaktır.
Tutunamayanlar’a
baktığımızda ise, zaman ve mekan olgusunun aynı olay örgüsünde olduğu gibi kopukluk
ve süreksizlik temelinde işlendiği görülür. Zamanın müphemiyeti ve silikliği
metnin herbir parçasına nüfuz etmiştir adeta. Zaman, esas olarak Turgut’un
zihninde gerçekleşir. S.A.E.’de zaman bireye bağlı olmakla beraber, dış
dünyanın zaman algısı da bir taraftan sekteye uğratılmaz, olayların sırası bu zamana tabidir. Tutunamayanlar’da ise daha kitabın başından itibaren “belirsiz
zaman işaretleri" ile karşı karşıya kalırız.18 "Olay, Yirminci Yüzyılın ikinci yarısında, bir gece, Turgut’un evinde başlamıştı. Ozamanlar Olric
yoktu; daha o zamanlar Turgut’un kafası bu kadar karışık değildi.”19
Mekan ise zamandan çok daha silik bir vaziyettedir. Adeta, ressamın birkaç
fırça darbesiyle oluşturduğu belirsiz vuruşlardan ibarettir. Bu yönleriyle
Atay’ın postmodernist bir tavır sergilediği yadsınamaz. Tüm bunlarla beraber
Berna Moran “Tutunamayanlar 19.
yüzyıl gerçekçiliğine sırtını dönmüş,
bir ayağı modernistlerde bir ayağı post-modern bir roman” yorumunda bulunur.20
Bu tespiti, sürdürememe ve tutunamama halinin arkasında modernist bir tavır
olmasına bağlayabiliriz. Zira postmodernist bakış açısına göre
tutunamama gibi bir şey zaten sorun teşkil etmez.
Sonuç
olarak, ironi, diyalojizm, toplumsal eleştiri vb. sorular çerçevesinde karşılaştırmaya
çalıştığımız Saatleri Ayarlama Enstitüsü
ve Tutunamayanlar için Türkçe
edebiyatın modernist roman anlayışında üretilmiş önemli örneklerinden oldukları rahatlıkla söylenebilir. Bununla birlikte Tutunamayanlar’ın
sadece modernist değil, kullanılan teknikler, olay örgüsü, zaman ve mekan
algısı vb. unsurlar nedeniyle pekala postmodernist de bir tavra sahip olduğu
açıktır.
1. Blogcu, “Öyküde İronik
Anlatım”, Necip Tosun.
3. Ahmet
Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama
Enstitüsü (İstanbul: Dergah Yayınları, 2014) 125.
4. Berna
Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış
/ II (İstanbul: İletişim Yayınları, 1994) 197.
6-7. Mihail
Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları
(İstanbul: Metis Yayınları, 2002) 97-98.
8.
Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış / II
(İstanbul: İletişim Yayınları, 1994) 204.
9. Oğuz
Atay, Tutunamayanlar (İstanbul:
İletişim Yayınları, 2014) 247.
10. Berna
Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış
/ II (İstanbul: İletişim Yayınları, 1994) 215.
11. Berna
Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış
/ II (İstanbul: İletişim Yayınları, 1994) .
12. İsmet
Emre, Postmodernizm ve Edebiyat
(Ankara: Anı Yayınları, 2004) 227.
13. Ahmet
Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine
Makaleler, haz., Zeynep Kerman (İstanbul: Dergah Yayınları, 2011) 60.
14. İsmet
Emre, Postmodernizm ve Edebiyat (Ankara:
Anı Yayınları, 2004) 12.
15. İsmet
Emre, Postmodernizm ve Edebiyat
(Ankara: Anı Yayınları, 2004) 308.
16. Ahmet
Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama
Enstitüsü (İstanbul: Dergah Yayınları, 2014) 33.
17. İsmet
Emre, Postmodernizm ve Edebiyat
(Ankara: Anı Yayınları, 2004) 18-19.
18. Jale
Parla, Don Kişot’tan Bugüne Roman
(İstanbul: İletişim Yayınları, 2000) 206.
19. Oğuz
Atay, Tutunamayanlar (İstanbul:
İletişim Yayınları, 2014) 25.
20. Berna
Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış
/ II (İstanbul: İletişim Yayınları, 1994) 199.
Kaynakça
Atay, Oğuz. Tutunamayanlar. İstanbul: İletişim Yayınları, 2014.
Bahtin, Mihail. Dostoyevski Poetikasının Sorunları. İstanbul: Metis Yayınları,
2002.
Blogcu, “Öyküde İronik Anlatım.” Necip Tosun.
Emre, İsmet. Postmodernizm ve Edebiyat. Ankara: Anı Yayınları, 2004.
Moran, Berna. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış / II. İstanbul: İletişim
Yayınları, 1994.
Parla, Jale. Don Kişot’tan Bugüne Roman. İstanbul: İletişim Yayınları, 2000.
Tanpınar, Ahmet Hamdi. Edebiyat Üzerine Makaleler. Haz., Zeynep
Kerman. İstanbul: Dergah Yayınları, 2011.
Tanpınar, Ahmet Hamdi. Saatleri Ayarlama Enstitüsü. İstanbul:
Dergah Yayınları, 2014.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder