11 Şubat 2016 Perşembe

"Otel Odaları" şiiri üzerine kısa bir değini.

3.11.2015
TKL 309 | Hicret Osta

"OTEL ODALARI"NDA BİR ŞAİR

     Necip Fazıl Kısakürek, kendi sesiyle hayatını anlattığı bir kayıtta: “Hayat hikayesi dediğimiz kaba çizgilerden ibaret. Herkes bu çizgilere malik. Asıl hayat iç çizgilerde, ruhta” der. Hem kendi döneminde hem de günümüz şiirinde önemli bir isim olarak görülen Necip Fazıl’ın hayatının iç ve kaba çizgilerini merkeze alarak “Otel Odaları” şiirini incelemeye çalışacağız.
     İlk şiir kitaplarında yayınlanan 1927 tarihli “Otel Odaları” şiiri, Necip  Fazıl’ın O ve Ben kitabında bölümlediği gibi, sonradan intisap edeceği şeyhi Abdülhakim Arvasi’yi “Tanıyıncaya Kadar 1904-1934”1 isimli zaman aralığının bir ürünüdür. Dolayısıyla özelde şairin bu tarihler arasındaki hayatına odaklanmak da bahsi geçen şiiri anlamak için daha yardımcı olacaktır.
     1904-1934 yılları arasındaki Necip Fazıl’ın hayatı kaba çizgilerle ifade edilecek olursa: İstanbul’da doğumu, buradaki döneminin iyi eğitim veren çeşitli okullarında okuması, bir yıllık Paris tercübesi ve bankadaki iş hayatı. Kendisinin asıl hayat dediği “ruh ve iç çizgiler”ini göz önüne aldığımızda ise, mensubu olduğu dine mesafeli, batı kültürü karşısında Paris’e giderken fesini denize atacak kadar kompleksli, ruh çalkantıları sebebiyle karamsar bir bakış açısına sahip, artık modern insanın şehir nedeniyle derinden duyduğu yabancılaşma ve yalnızlık duygularının bizzat taşıyıcısı, bütünüyle benliğini kaplayan varoluş sancısı karşısında acı çeken bir Necip Fazıl’la karşı karşıyayız.
     “Otel Odaları” şiirini, bu iç çizgiler eşiliğinde okuduğumuzda Necip Fazıl’ın karamsar bir ses tonuyla yalnızlık temasını belirgin bir şekilde işlediğini görürüz. Ve bu yalnızlık, sadece kendisinin yaşadığı bir şey olmaktan çıkıp kendisi gibi pek çok yalnızın olduğuna işaret ederek anlatılmıştır. Bu anlamda şiirde yalnızlığın simgesi olarak seçilen “otel odaları” tesadüfi değildir. Daha çok gidecek yeri olmayan ve adeta yalnızların sığınma yeri olan otel odaları “gelip geçen her yüzden gizli bir akis” saklar. Çünkü burada kalan insanlar kalıcı değil, yalnız olduklarından mecburiyet sebebiyle oteli kullanmaktadırlar ve haliyle odalardaki insanlar sıklıkla değişir.
     Otel odalarında kalan insanların duyduğu yalnızlık acısını ise şair “atıyor sızıların çıplak duvarda nabzı / çivi yaralarında, çivi yaralarında” mısralarında dile getirir. Otel odalarında yalnız kalan kimselerin adeta yarenidir duvarlar ve bu yalnızların sızıları duvarlarda vücut bulur. Bununla birlikte çivi deliklerinin yara olarak tarif edilmesi de yalnızlığın ruhta açtığı yaralara işareten anlamlı olmaktadır.
     Biçimsel özelliklere baktığımızda “Otel Odaları” şiiri, dönemin etkin akımı Milli Edebiyat ile hecenin ölçü birimi olarak kullanılması açısından benzerlik gösterse de muhteva olarak özgün bir yerde durmaktadır. Klasik şiir eğitimi de bulunan Necip Fazıl, “Aruzla hece vezni arasında bocalıyordum. Fakat temel daima hece[ydi]”2 der. Tercihini heceden yana kullanan şair, hece vezninin o dönemdeki şairler tarafından içi boş bir şekilde kullanıldığını düşünür ve onları “posa şairi”olmakla itham eder. “Henüz <Hece>nin kemmiyet aleti üstünde, keyfiyet cevheri getirilmemiştir.”4 sözleriyle Necip Fazıl, aslında bu niteliğin kendisi tarafından getirildiğini ima eder.

     Sonuç olarak, hece ölçüsünü temel olarak benimseyen Necip Fazıl’ın Otel Odaları şiirinde de gördüğümüz modern birey/lerin yalnızlık ve çıkmazlarını konu edinen ilk dönem şiirleri, biçimden ziyade içeriği ile kendi döneminde özgün bir yer edinmiştir. Bununla birlikte Necip Fazıl her ne kadar biçim açısından Türkçe şiirde herhangi bir çığır açmış olmasa da, “Bu sesi nerede buldun sen”5 diyerek şaşkınlığını dile getiren Ahmet Haşim’in kabulü gibi, şiirlerinde sessel açıdan kuvvetli bir tınıyı yakaladığı aşikardır.
________________________________________________________________
1-2-3-4-5. Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben, (İstanbul: Büyük Doğu Yayınları, 2008), 7, 56-57.




KAYNAKÇA:

Kısakürek, Necip Fazıl. O ve Ben. İstanbul: Büyük Doğu Yayınları, 2008.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder