3.11.2015
TKL 309 | Hicret Osta
"OTEL
ODALARI"NDA BİR ŞAİR
Necip Fazıl Kısakürek, kendi sesiyle
hayatını anlattığı bir kayıtta: “Hayat hikayesi dediğimiz kaba çizgilerden
ibaret. Herkes bu çizgilere malik. Asıl hayat iç çizgilerde, ruhta” der. Hem kendi
döneminde hem de günümüz şiirinde önemli bir isim olarak görülen Necip Fazıl’ın
hayatının iç ve kaba çizgilerini merkeze alarak “Otel Odaları” şiirini
incelemeye çalışacağız.
İlk şiir kitaplarında yayınlanan 1927
tarihli “Otel Odaları” şiiri, Necip Fazıl’ın
O ve Ben kitabında bölümlediği gibi, sonradan
intisap edeceği şeyhi Abdülhakim Arvasi’yi “Tanıyıncaya Kadar 1904-1934”1
isimli zaman aralığının bir ürünüdür. Dolayısıyla özelde şairin bu tarihler
arasındaki hayatına odaklanmak da bahsi geçen şiiri anlamak için daha yardımcı
olacaktır.
1904-1934 yılları arasındaki Necip
Fazıl’ın hayatı kaba çizgilerle ifade edilecek olursa: İstanbul’da doğumu, buradaki
döneminin iyi eğitim veren çeşitli okullarında okuması, bir yıllık Paris
tercübesi ve bankadaki iş hayatı. Kendisinin asıl hayat dediği “ruh ve iç
çizgiler”ini göz önüne aldığımızda ise, mensubu olduğu dine mesafeli, batı
kültürü karşısında Paris’e giderken fesini denize atacak kadar kompleksli, ruh
çalkantıları sebebiyle karamsar bir bakış açısına sahip, artık modern insanın şehir
nedeniyle derinden duyduğu yabancılaşma ve yalnızlık duygularının bizzat
taşıyıcısı, bütünüyle benliğini kaplayan varoluş sancısı karşısında acı çeken
bir Necip Fazıl’la karşı karşıyayız.
“Otel Odaları” şiirini, bu iç çizgiler
eşiliğinde okuduğumuzda Necip Fazıl’ın karamsar bir ses tonuyla yalnızlık
temasını belirgin bir şekilde işlediğini görürüz. Ve bu yalnızlık, sadece
kendisinin yaşadığı bir şey olmaktan çıkıp kendisi gibi pek çok yalnızın olduğuna
işaret ederek anlatılmıştır. Bu anlamda şiirde yalnızlığın simgesi olarak
seçilen “otel odaları” tesadüfi değildir. Daha çok gidecek yeri olmayan ve
adeta yalnızların sığınma yeri olan otel odaları “gelip geçen her yüzden gizli
bir akis” saklar. Çünkü burada kalan insanlar kalıcı değil, yalnız
olduklarından mecburiyet sebebiyle oteli kullanmaktadırlar ve haliyle
odalardaki insanlar sıklıkla değişir.
Otel odalarında kalan insanların duyduğu yalnızlık acısını ise şair
“atıyor sızıların çıplak duvarda nabzı / çivi yaralarında, çivi yaralarında”
mısralarında dile getirir. Otel odalarında
yalnız kalan kimselerin adeta yarenidir duvarlar ve bu yalnızların sızıları duvarlarda
vücut bulur. Bununla birlikte çivi deliklerinin yara olarak tarif edilmesi de
yalnızlığın ruhta açtığı yaralara işareten anlamlı olmaktadır.
Biçimsel özelliklere baktığımızda “Otel
Odaları” şiiri, dönemin etkin akımı Milli Edebiyat ile hecenin ölçü birimi
olarak kullanılması açısından benzerlik gösterse de muhteva olarak özgün bir
yerde durmaktadır. Klasik şiir eğitimi de bulunan Necip Fazıl, “Aruzla hece
vezni arasında bocalıyordum. Fakat temel daima hece[ydi]”2 der.
Tercihini heceden yana kullanan şair, hece vezninin o dönemdeki şairler
tarafından içi boş bir şekilde kullanıldığını düşünür ve onları “posa şairi”3 olmakla itham eder. “Henüz <Hece>nin kemmiyet aleti üstünde, keyfiyet
cevheri getirilmemiştir.”4 sözleriyle Necip Fazıl, aslında bu
niteliğin kendisi tarafından getirildiğini ima eder.
Sonuç olarak, hece ölçüsünü temel olarak
benimseyen Necip Fazıl’ın Otel Odaları şiirinde de gördüğümüz modern
birey/lerin yalnızlık ve çıkmazlarını konu edinen ilk dönem şiirleri, biçimden
ziyade içeriği ile kendi döneminde özgün bir yer edinmiştir. Bununla birlikte
Necip Fazıl her ne kadar biçim açısından Türkçe şiirde herhangi bir çığır açmış
olmasa da, “Bu sesi nerede buldun sen”5 diyerek şaşkınlığını dile
getiren Ahmet Haşim’in kabulü gibi, şiirlerinde sessel açıdan kuvvetli bir
tınıyı yakaladığı aşikardır.
________________________________________________________________
________________________________________________________________
1-2-3-4-5.
Necip Fazıl Kısakürek, O ve Ben,
(İstanbul: Büyük Doğu Yayınları, 2008), 7, 56-57.
KAYNAKÇA:
Kısakürek,
Necip Fazıl. O ve Ben. İstanbul: Büyük
Doğu Yayınları, 2008.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder