Yerli Edebiyat
Nuri
Pakdil ve yakın çevresinin çıkarmış olduğu Edebiyat Dergisi, 1969 yılının Şubat
ayı itibariyle yayımlanmaya başlamış, 1984 yılının sonuna dek çıkmaya devam
etmiştir. Bu yıllar arasında yayımlanan dergi, kimi zaman düzenli aylık
periyotlarla, kimi zaman da oldukça düzensiz aralıklarla çıkmıştır. Nisan
1973’e kadar derginin sahibi ve sorumlu
yönetmeni olarak Ahmet Bayazıt görünmekte ise de daha sonra dergi künyesindeki
sahip ve sorumlu kişinin ismi Nuri Pakdil olarak değişmiştir. Böylece Nuri
Pakdil’in öncülüğünde çıkartılan Edebiyat Dergisi, resmiyette de onun güvencesi
altına girer. İlerleyen yıllarda dergi künyesindeki sahibi ismi sık sık değişse
de Genel Yayın Yönetmeni olarak hep Nuri Pakdil’i görürüz.
Edebiyat Dergisi’nin 2003’te toplu halde basımının yapıldığı bir
cilttlik kitabın sunuş yazışında “Edebiyat, asla hiçbir kişiye, hiçbir zümreye,
hiçbir örgüte, hiçbir şirkete, hiçbir menfaat grubuna sırtını dayamadı.” yazar.
Daha çok bireysel çaba ve gayret ürünü olarak ortaya çıkan Edebiyat dergisi,
yayım dönemi boyunca pek çok isme yer vermiştir. Elbette bunlar içinde farklı
türdeki metinleriyle devamlı surette dergiye katkıda bulunup, derginin ağırlık
merkezini oluşturan yazar ve şairlerden bahsetmek de mümkün. Öncü tür olarak
şiir, pek çok hem yerli hem de çevirisi sunulmak üzere yabancı şairler
vasıtasıyla Edebiyat dergisinde sıklıkla yer almıştır. Bu alanda dikkatimizi
çeken isimler: Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Mehmet Akif İnan, Alaeddin
Özdenören, Erdem Bayazıt, Turan Koç, Arif Ay, Ebubekir Sonumut, Cahit
Yeşilyurt, Ali Göçer, İbrahim Demirci, İrfan Çevik, Mustafa Miyasoğlu, Tufan
Koç, çeviri şiirleriyle T.S. Eliot ve Aime Cesaire.
Şiirden sonra sayı bakımından en sık yer verilen diğer türleri sırasıyla
sayarsak; öykü, deneme, daha çok yazar ve metinlerin değerlendirilip
eleştirildiği değini, notlar, günlük, konuşma, inceleme, gezi notları, oyun,
toplantı ve mektup türlerini söyleyebiliriz. Öykü türünde Rasim Özdenören,
İsmail Kıllıoğlu, Ali Ulvi Temel, Fuat Altınsoy, Ali Karaçalı, Hüseyin Su,
deneme türünde Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Atasoy Müftüoğlu, Mehmet Akif
İnan, değini alanında Nuri Pakdil, Emin Ziyaioğlu, notlarda Nuri Pakdil, Kamil
Aydoğan, İhsan Kul, günlük türünde Eugene Ionesco, Exupery, Virginia Woolf,
Malcolm X, oyunda ise Nuri Pakdil ve Jacques Prevert gibi isimler dikkat
çekmektedir.
Yayımladığı pek çok türle adeta bir çok seslilik örneği veren Edebiyat
dergisinin, öz itibariyle incelendiğinde ise hatları çok keskin çizilmemiş olmakla
birlikte belirli bir haritayı izlediği görülür. Bu haritadaki en merkezi nokta
ise “yerli düşünce”dir. Edebiyat dergisinin manifestosu niteliğinde olup ilk
sayıda yer alan, Nuri Pakdil tarafından yazılan “Kalemin Yükü” başlıklı yazıda
bildirildiği üzere “çağdaş edebiyatımız[ın], Mutlak Kitabın izdüşümü,
kollayıcısı yerli düşünceyle olsun, yerli duygularla olsun, yeniden bir alış
verişe girişmeden gelişeme[yeceğine]” inanılır.1 Bu nedenle derginin
neredeyse ilk sayısından son sayısına kadar
yayımlanan fikir yazılarında ağırlıklı olarak yakın geçmişle ve uzak
geçmişle hesaplaşıldığı görülür ve buradan devşirilen fikirlerle ancak Yeni
edebiyatta söz söylenebileceği anlatılır.
Yakın ve uzak geçmişle edebiyat bağlamında hesaplaşan Edebiyat
dergisinin tartıştığı temel kavramlar arasında ise Batılılaşma, gelenek, Tanzimat
süreci, uygarlık, medeniyet, çağdaşlaşma, yeni düzen, Doğu-Batı çatışması ve
sentezi, yerlileşme, yerli duygu ve fikir, din, İslam, kimlik, kimliksizleşme,
insan, Türk ulusu, evrenselleşme gibi kavramları sayabiliriz. Fakat Edebiyat
dergisi bu kavramlardan hareketle geçmişe saplanıp kalmak ve tümüyle “eski”
tarz edebiyata odaklanarak metin üretmek noktasında değil, bilakis yerli
düşünceden kopup batılıcılığın enkazında kalarak halktan uzaklaşmış bir edebiyata
karşı duruş sergileyerek ve “yeniden halkın ve edebiyatın arasını bulmak”
maksadıyla yerli kaynaklar ile “çağdaş” biçimleri meczederek “Yeni Düzen”de
“kalemin yükü”nü taşımaya talip olduğunu duyurur (1).
Nuri Pakdil’in yine bahsi geçen aynı manifestovari yazısına baktığımızda
dikkat çeken bir husus da sadece kendi yerelliğini vurgulayan bir yaklaşımın değil, tüm dünya halklarına
açılımlanan bir yerelliliğin Edebiyat dergisi tarafından mesele edilmesi ve
hangi ülke olursa olsun kendi yerelliği ile batılılaşmanın karşısında duruyorsa
desteklenmesidir:
“Yalnız Türkiye’de değil tabii kalemin
bitmeyen bu çilesi. Orta Doğu ülkelerinde, Afrika ülkelerinde, Latin Amerika
ülkelerinde, aslındaysa kendi kendisi olmak bilincine varmak isteyen tüm
ülkelerde, bu ülkelerin yerli yazarları, tüm emperyalist akımlara, düşüncelere,
inanç sömürücülüğüne, açıkçası yerli olmayan inançların, düşüncelerin,
anlayışların şartlamasına karşı koymak için, sarılmışlardır kalemlerine, savaşmak
için. Hep yerli düşünceyi, hep yerli duyguları, kendi uygarlıklarını yazmak,
bunları yaşatmak, eserlerini bu kaynaklarla besleyerek verimlendirmek için
çalışıyorlar.” (1)
Sadece kendi yerli fikir ve duygularıyla sınırlı kalmayıp, topyekun bir
yerliliği işaretleyen Nuri Pakdil, dünyanın sömüren ve ezici düzenine
edebiyat açısından ancak böyle bir
misilleme yapılabileceği noktasından hareket eder. Bu bağlamda Edebiyat
dergisinin ilk sayısından son sayısına dek, edebiyat alanında batılılaşma ile kendi
yerliliğini korumak yoluyla savaşa girmiş pek çok halkın çeşitli türlerdeki
eserlerinin çevirisine yer verildiği görülür. Çağdaş Arap, Zenci, Lübnan,
Libya, Fas, Tunus, Cezayir, Arjantin, Afrika, Nijerya, Macar, Yugoslavya,
Filistin, Suriye, İran, Irak, Tanzanya, şiir ve öykülerinden örneklere dergide
sıklıkla yer verilmesi bu düşüncenin süreğidir. Malcolm X gibi kendi
ülkesindeki baskıcı iktidara “yerliliğini” hatırlatan insanların günlüklerine,
mektuplarına, biyografilerine ya da “Öteki Amerika” gibi maduna dikkat çeken
metinlere yer verilmesi, yine derginin yerli düşüncesi çıkışlı yayın politikası
itibariyledir.
Batılılaşma karşısında yerli düşünce ile mücadele eden halkları
desteklemenin bir diğer yönü de Edebiyat dergisi etrafında toplanan Türk şair
ve yazarların bu coğrafya ve bu coğrafya insanlarını eserlerinde bolca zikretmeleri
yönünde olmuştur. Bunun dışında, yerlilik noktasında ortak payda İslamiyet olan
müslüman topluluklar, bilhassa işgal altında olup fiili çatışmada yer alan
İslam ülkeleri, Edebiyat dergisinin odağındadır. Özellikle Kafkasya,
Afganistan, Filistin, verdikleri mücadele ve mazlumiyetleri itibariyle şiir ve
öykülerde yankısını bulmuştur.
Nuri Pakdil yönetiminde çıkan Edebiyat dergisinin “yerlilik, yerli duygu
ve düşünce” ile işaret ettiği, kurgusal bir geçmişe göndermeden ziyade İslam
medeniyeti kapsamında üretilen maddi – manevi birikimdir. Bunun en yakın
temsilcisi olarak ise Anadolu görülür. Bu bağlamda Edebiyat dergisinde köy,
köylü, Anadolu hem tema hem konu olarak metinlerde sıklıkla geçer. Kamil
Aydoğan’ın seri halinde yayınladığı “Köy Yazıları” ya da burada yayımlanan
yerli, yabancı pek çok öykünün köy ve köylü ekseninde olması, yerli duruşla
ilgili bir durum olarak karşımıza çıkar.
1950’ler itibariyle Türkiye’deki edebiyatı etkileyen toplumcu-gerçekçi
akımının etkisi bilinmektedir. Fakat her fırsatta başta marksizm olmak üzere
batıdan gelen bilumum “izm”lere mesafeli olduğunu hatırlatan Edebiyat’ın
Anadolu duyarlılığı daha çok yerlilik düşüncesiyle ilintilidir. Fakat bununla
birlikte Edebiyat dergisinin de kısmen toplumcu yanı bulunmaktadır. Yukarıda bahsi
geçen metinde Nuri Pakdil, “Yeniden edebiyatla halkın arasını bulmak uğruna
yola çıkan yazarlar; en kutsal yazarlar bunlar olacaklardır.” diyerek bu yöne
dikkat çeker. (1) Fakat burada katı bir toplumcu anlayışa değil, yerli
düşüncenin merkeze alınarak oluşturulduğu edebiyat ile halk arasında oluşması
ve gelişmesi beklenen organik ilişkiye işaret edilmektedir. Bunu Edebiyat
dergisinde yayımlanan çeşitli türlerdeki metinlerin içeriklerinden
anlayabiliyoruz.
İmgeci, kapalı bir dile sahip öykü, şiir ve şiirsel metinlerin sıklığı,
günlük, notlar, mektup gibi yazarın çok daha bireysel bir noktadan hareketle
kaleme aldığı türlerin fazlalığı, Edebiyat dergisinde yayımlanan metinlerin toplumcu
anlayıştan birey merkezli bir sanat anlayışına kadar geniş bir edebiyat
spektrumunda yer aldığını gösterir, yeter ki bu metin yerli düşünce ve duygudan
beslenmiş olsun. Her ne kadar üslupları farklı olsa da daha çok bireysel
bunalım ve kaygılardan yola çıkılarak yazılmış metinlerdeki ortak nokta ise, temelde
insan – kent – doğa üçlüsünün geri dönüşü olmayan bir çatışma halini yaşaması
olarak kendini gösterir Edebiyat dergisinde.
Edebiyat dergisinin, yayımlandığı dönemde Varlık, Milliyet Sanat,
Cumhuriyet gibi edebiyat, kültür, sanat dergi ve gazeteleriyle metinsel
düzlemde fikri tartışmalara girdiğini görürüz. Özellikle derginin değini
türünde verdiği örnekler, daha çok bu tür tartışmaların ifade edildiği
bölümleri oluşturmaktadır. Tartışma konularının içeriğini ise genellikle sağ-sol, batılılaşma, İslam
eksenli sorular vb. meseleler oluşturmaktadır. Bu minvalde Edebiyat dergisinin
tartışmaları, suçlama ya da etiketlemekten ziyade kuramsal bir düzleme çekmeye
çalıştığı görülür. Örneğin Nuri Pakdil kendisinin “sağcı” olduğu ithamına
yönelik olarak, “Tartışmayı Aşan Durum” yazısında, “Türkiye’deki sağcı solcu
bölümlenmesinin Batı’daki bölümlenmeye göre vurgulandığını söylüyorum. Yanlış
mı söylüyorum?”2 diyerek meselenin kavramsal boyutuna inmeye
çalışır.
Edebiyat dergisinin kurulumundan kısa bir süre sonra Edebiyat Dergisi
Yayınları da faaliyete geçer. Dergide seri halinde yayımlanan düşünce yazıları,
şiir ve tefrika usulü yayımlanan öyküler, ilk olarak Edebiyat Dergisi
Yayınları’nda kitap halinde basılır ve dergideki duyurular bu kitaplardan
ibarettir; Biat, Bir Yazarın Notları
gibi. İdeolojik duruşu gereği ise dergiye “Tüm banka ve içki ilanları alınmaz.”
ibaresi eklenir.
Son olarak derginin 80’lerdeki konumuna
bakacak olursak, esasen 1969’da çıkmaya başlayan Edebiyat dergisi’nin 1984
sonuna dek süren yayın sürecinde giderek hacim olarak genişlese de, içerik
açısından başta belirlediği çizgilere çoğunlukla uyduğu ve büyük değişimler
geçirmediği görülür. 1980 darbesi gibi travmatik bir etkiye sahip olayın,
içerik açısından bu dergiyi büyük ölçüde etkilememiş olmasını, derginin zaten
kuruluş aşamasındaki muhalif tavrıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Mevcut
hükümetleri ve güncel siyaseti aşkın olarak sistemle sorunu olan ve alternatif bir
dünyaya dair işaretler sunan Edebiyat dergisi, zaten mesafeli olduğu sistemle
alakalı muhalif duruşunu 80 darbesinden sonra da devam ettirmiş, edebiyat
bağlamında başta Türkiye olmak üzere tüm dünya için “yerli duygu ve düşünce”nin
asıl kurtuluş reçetesi olduğunu ilan etmeye devam etmiştir. Edebiyat dergisinin
her sayısında izini görebileceğimiz ve hissedebileceğimiz temel düşünceyi 1975
Eylül sayısında Nuri Pakdil şöyle özetler:
“Soruyorum: Petrol mü daha güçlü,
edebiyat mı? Edebiyatın damarları petrolünkilerden daha derinlerdedir. Orta
Doğu uluslarıyla olsun, Afrika uluslarıyla olsun, İslam uygarlığının çemberi
içine giren tüm uluslarla bir bağ kurmak istiyorum, edebiyat bağı. Yalnız
bunlarla mı kurmak istiyorum? Nerde bir İNSAN yaşıyorsa onunla bağ kurmak
isterim. Kulluk bilincine, insanları düşündükçe varıyorum. Tanrının bizi
yaradışındaki bilgeliği kavrayabilmemizin başka olanağı var mı?”3
___________________________________________________________
1. Nuri Pakdil, “Kalemin Yükü,” Edebiyat 1 (1969):1. Bu yazıda “Kalemin Yükü” makalesinden yapılacak alıntılar, metinde parantez içinde sayfa numarası verilerek gösterilecektir.
2. Nuri Pakdil, “Tartışmayı Aşan Durum,” Edebiyat 38+26 (1977):5.
3. Nuri
Pakdil, “Notlar,” Edebiyat 8
(1975):1.
KAYNAKÇA
Pakdil, Nuri. “Kalemin Yükü.” Edebiyat 1 (1969): 1-4.
Pakdil, Nuri. “Notlar.” Edebiyat 8 (1975):1.
Pakdil, Nuri. “Tartışmayı Aşan Durum.” Edebiyat 38+26 (1977): 5.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder