20 Şubat 2016 Cumartesi

80'ler Edebiyatı Kapsamında "Edebiyat" Dergisi Üzerine Değerlendirme.


10.12.2015
TKL 480  - Hicret Osta




Yerli Edebiyat

     Nuri Pakdil ve yakın çevresinin çıkarmış olduğu Edebiyat Dergisi, 1969 yılının Şubat ayı itibariyle yayımlanmaya başlamış, 1984 yılının sonuna dek çıkmaya devam etmiştir. Bu yıllar arasında yayımlanan dergi, kimi zaman düzenli aylık periyotlarla, kimi zaman da oldukça düzensiz aralıklarla çıkmıştır. Nisan 1973’e  kadar derginin sahibi ve sorumlu yönetmeni olarak Ahmet Bayazıt görünmekte ise de daha sonra dergi künyesindeki sahip ve sorumlu kişinin ismi Nuri Pakdil olarak değişmiştir. Böylece Nuri Pakdil’in öncülüğünde çıkartılan Edebiyat Dergisi, resmiyette de onun güvencesi altına girer. İlerleyen yıllarda dergi künyesindeki sahibi ismi sık sık değişse de Genel Yayın Yönetmeni olarak hep Nuri Pakdil’i görürüz.
     Edebiyat Dergisi’nin 2003’te toplu halde basımının yapıldığı bir cilttlik kitabın sunuş yazışında “Edebiyat, asla hiçbir kişiye, hiçbir zümreye, hiçbir örgüte, hiçbir şirkete, hiçbir menfaat grubuna sırtını dayamadı.” yazar. Daha çok bireysel çaba ve gayret ürünü olarak ortaya çıkan Edebiyat dergisi, yayım dönemi boyunca pek çok isme yer vermiştir. Elbette bunlar içinde farklı türdeki metinleriyle devamlı surette dergiye katkıda bulunup, derginin ağırlık merkezini oluşturan yazar ve şairlerden bahsetmek de mümkün. Öncü tür olarak şiir, pek çok hem yerli hem de çevirisi sunulmak üzere yabancı şairler vasıtasıyla Edebiyat dergisinde sıklıkla yer almıştır. Bu alanda dikkatimizi çeken isimler: Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Mehmet Akif İnan, Alaeddin Özdenören, Erdem Bayazıt, Turan Koç, Arif Ay, Ebubekir Sonumut, Cahit Yeşilyurt, Ali Göçer, İbrahim Demirci, İrfan Çevik, Mustafa Miyasoğlu, Tufan Koç, çeviri şiirleriyle T.S. Eliot ve Aime Cesaire.
     Şiirden sonra sayı bakımından en sık yer verilen diğer türleri sırasıyla sayarsak; öykü, deneme, daha çok yazar ve metinlerin değerlendirilip eleştirildiği değini, notlar, günlük, konuşma, inceleme, gezi notları, oyun, toplantı ve mektup türlerini söyleyebiliriz. Öykü türünde Rasim Özdenören, İsmail Kıllıoğlu, Ali Ulvi Temel, Fuat Altınsoy, Ali Karaçalı, Hüseyin Su, deneme türünde Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Atasoy Müftüoğlu, Mehmet Akif İnan, değini alanında Nuri Pakdil, Emin Ziyaioğlu, notlarda Nuri Pakdil, Kamil Aydoğan, İhsan Kul, günlük türünde Eugene Ionesco, Exupery, Virginia Woolf, Malcolm X, oyunda ise Nuri Pakdil ve Jacques Prevert gibi isimler dikkat çekmektedir.
     Yayımladığı pek çok türle adeta bir çok seslilik örneği veren Edebiyat dergisinin, öz itibariyle incelendiğinde ise hatları çok keskin çizilmemiş olmakla birlikte belirli bir haritayı izlediği görülür. Bu haritadaki en merkezi nokta ise “yerli düşünce”dir. Edebiyat dergisinin manifestosu niteliğinde olup ilk sayıda yer alan, Nuri Pakdil tarafından yazılan “Kalemin Yükü” başlıklı yazıda bildirildiği üzere “çağdaş edebiyatımız[ın], Mutlak Kitabın izdüşümü, kollayıcısı yerli düşünceyle olsun, yerli duygularla olsun, yeniden bir alış verişe girişmeden gelişeme[yeceğine]” inanılır.1 Bu nedenle derginin neredeyse ilk sayısından son sayısına kadar  yayımlanan fikir yazılarında ağırlıklı olarak yakın geçmişle ve uzak geçmişle hesaplaşıldığı görülür ve buradan devşirilen fikirlerle ancak Yeni edebiyatta söz söylenebileceği anlatılır.
     Yakın ve uzak geçmişle edebiyat bağlamında hesaplaşan Edebiyat dergisinin tartıştığı temel kavramlar arasında ise Batılılaşma, gelenek, Tanzimat süreci, uygarlık, medeniyet, çağdaşlaşma, yeni düzen, Doğu-Batı çatışması ve sentezi, yerlileşme, yerli duygu ve fikir, din, İslam, kimlik, kimliksizleşme, insan, Türk ulusu, evrenselleşme gibi kavramları sayabiliriz. Fakat Edebiyat dergisi bu kavramlardan hareketle geçmişe saplanıp kalmak ve tümüyle “eski” tarz edebiyata odaklanarak metin üretmek noktasında değil, bilakis yerli düşünceden kopup batılıcılığın enkazında kalarak halktan uzaklaşmış bir edebiyata karşı duruş sergileyerek ve “yeniden halkın ve edebiyatın arasını bulmak” maksadıyla yerli kaynaklar ile “çağdaş” biçimleri meczederek “Yeni Düzen”de “kalemin yükü”nü taşımaya talip olduğunu duyurur (1).
     Nuri Pakdil’in yine bahsi geçen aynı manifestovari yazısına baktığımızda dikkat çeken bir husus da sadece kendi yerelliğini vurgulayan bir yaklaşımın değil, tüm dünya halklarına açılımlanan bir yerelliliğin Edebiyat dergisi tarafından mesele edilmesi ve hangi ülke olursa olsun kendi yerelliği ile batılılaşmanın karşısında duruyorsa desteklenmesidir:

 “Yalnız Türkiye’de değil tabii kalemin bitmeyen bu çilesi. Orta Doğu ülkelerinde, Afrika ülkelerinde, Latin Amerika ülkelerinde, aslındaysa kendi kendisi olmak bilincine varmak isteyen tüm ülkelerde, bu ülkelerin yerli yazarları, tüm emperyalist akımlara, düşüncelere, inanç sömürücülüğüne, açıkçası yerli olmayan inançların, düşüncelerin, anlayışların şartlamasına karşı koymak için, sarılmışlardır kalemlerine, savaşmak için. Hep yerli düşünceyi, hep yerli duyguları, kendi uygarlıklarını yazmak, bunları yaşatmak, eserlerini bu kaynaklarla besleyerek verimlendirmek için çalışıyorlar.” (1)

     Sadece kendi yerli fikir ve duygularıyla sınırlı kalmayıp, topyekun bir yerliliği işaretleyen Nuri Pakdil, dünyanın sömüren ve ezici düzenine edebiyat  açısından ancak böyle bir misilleme yapılabileceği noktasından hareket eder. Bu bağlamda Edebiyat dergisinin ilk sayısından son sayısına dek, edebiyat alanında batılılaşma ile kendi yerliliğini korumak yoluyla savaşa girmiş pek çok halkın çeşitli türlerdeki eserlerinin çevirisine yer verildiği görülür. Çağdaş Arap, Zenci, Lübnan, Libya, Fas, Tunus, Cezayir, Arjantin, Afrika, Nijerya, Macar, Yugoslavya, Filistin, Suriye, İran, Irak, Tanzanya, şiir ve öykülerinden örneklere dergide sıklıkla yer verilmesi bu düşüncenin süreğidir. Malcolm X gibi kendi ülkesindeki baskıcı iktidara “yerliliğini” hatırlatan insanların günlüklerine, mektuplarına, biyografilerine ya da “Öteki Amerika” gibi maduna dikkat çeken metinlere yer verilmesi, yine derginin yerli düşüncesi çıkışlı yayın politikası itibariyledir.
     Batılılaşma karşısında yerli düşünce ile mücadele eden halkları desteklemenin bir diğer yönü de Edebiyat dergisi etrafında toplanan Türk şair ve yazarların bu coğrafya ve bu coğrafya insanlarını eserlerinde bolca zikretmeleri yönünde olmuştur. Bunun dışında, yerlilik noktasında ortak payda İslamiyet olan müslüman topluluklar, bilhassa işgal altında olup fiili çatışmada yer alan İslam ülkeleri, Edebiyat dergisinin odağındadır. Özellikle Kafkasya, Afganistan, Filistin, verdikleri mücadele ve mazlumiyetleri itibariyle şiir ve öykülerde yankısını bulmuştur.
     Nuri Pakdil yönetiminde çıkan Edebiyat dergisinin “yerlilik, yerli duygu ve düşünce” ile işaret ettiği, kurgusal bir geçmişe göndermeden ziyade İslam medeniyeti kapsamında üretilen maddi – manevi birikimdir. Bunun en yakın temsilcisi olarak ise Anadolu görülür. Bu bağlamda Edebiyat dergisinde köy, köylü, Anadolu hem tema hem konu olarak metinlerde sıklıkla geçer. Kamil Aydoğan’ın seri halinde yayınladığı “Köy Yazıları” ya da burada yayımlanan yerli, yabancı pek çok öykünün köy ve köylü ekseninde olması, yerli duruşla ilgili bir durum olarak karşımıza çıkar.
     1950’ler itibariyle Türkiye’deki edebiyatı etkileyen toplumcu-gerçekçi akımının etkisi bilinmektedir. Fakat her fırsatta başta marksizm olmak üzere batıdan gelen bilumum “izm”lere mesafeli olduğunu hatırlatan Edebiyat’ın Anadolu duyarlılığı daha çok yerlilik düşüncesiyle ilintilidir. Fakat bununla birlikte Edebiyat dergisinin de kısmen toplumcu yanı bulunmaktadır. Yukarıda bahsi geçen metinde Nuri Pakdil, “Yeniden edebiyatla halkın arasını bulmak uğruna yola çıkan yazarlar; en kutsal yazarlar bunlar olacaklardır.” diyerek bu yöne dikkat çeker. (1) Fakat burada katı bir toplumcu anlayışa değil, yerli düşüncenin merkeze alınarak oluşturulduğu edebiyat ile halk arasında oluşması ve gelişmesi beklenen organik ilişkiye işaret edilmektedir. Bunu Edebiyat dergisinde yayımlanan çeşitli türlerdeki metinlerin içeriklerinden anlayabiliyoruz.
     İmgeci, kapalı bir dile sahip öykü, şiir ve şiirsel metinlerin sıklığı, günlük, notlar, mektup gibi yazarın çok daha bireysel bir noktadan hareketle kaleme aldığı türlerin fazlalığı, Edebiyat dergisinde yayımlanan metinlerin toplumcu anlayıştan birey merkezli bir sanat anlayışına kadar geniş bir edebiyat spektrumunda yer aldığını gösterir, yeter ki bu metin yerli düşünce ve duygudan beslenmiş olsun. Her ne kadar üslupları farklı olsa da daha çok bireysel bunalım ve kaygılardan yola çıkılarak yazılmış metinlerdeki ortak nokta ise, temelde insan – kent – doğa üçlüsünün geri dönüşü olmayan bir çatışma halini yaşaması olarak kendini gösterir Edebiyat dergisinde.
     Edebiyat dergisinin, yayımlandığı dönemde Varlık, Milliyet Sanat, Cumhuriyet gibi edebiyat, kültür, sanat dergi ve gazeteleriyle metinsel düzlemde fikri tartışmalara girdiğini görürüz. Özellikle derginin değini türünde verdiği örnekler, daha çok bu tür tartışmaların ifade edildiği bölümleri oluşturmaktadır. Tartışma konularının içeriğini  ise genellikle sağ-sol, batılılaşma, İslam eksenli sorular vb. meseleler oluşturmaktadır. Bu minvalde Edebiyat dergisinin tartışmaları, suçlama ya da etiketlemekten ziyade kuramsal bir düzleme çekmeye çalıştığı görülür. Örneğin Nuri Pakdil kendisinin “sağcı” olduğu ithamına yönelik olarak, “Tartışmayı Aşan Durum” yazısında, “Türkiye’deki sağcı solcu bölümlenmesinin Batı’daki bölümlenmeye göre vurgulandığını söylüyorum. Yanlış mı söylüyorum?”2 diyerek meselenin kavramsal boyutuna inmeye çalışır.
     Edebiyat dergisinin kurulumundan kısa bir süre sonra Edebiyat Dergisi Yayınları da faaliyete geçer. Dergide seri halinde yayımlanan düşünce yazıları, şiir ve tefrika usulü yayımlanan öyküler, ilk olarak Edebiyat Dergisi Yayınları’nda kitap halinde basılır ve dergideki duyurular bu kitaplardan ibarettir; Biat, Bir Yazarın Notları gibi. İdeolojik duruşu gereği ise dergiye “Tüm banka ve içki ilanları alınmaz.” ibaresi eklenir.
     Son olarak derginin 80’lerdeki konumuna bakacak olursak, esasen 1969’da çıkmaya başlayan Edebiyat dergisi’nin 1984 sonuna dek süren yayın sürecinde giderek hacim olarak genişlese de, içerik açısından başta belirlediği çizgilere çoğunlukla uyduğu ve büyük değişimler geçirmediği görülür. 1980 darbesi gibi travmatik bir etkiye sahip olayın, içerik açısından bu dergiyi büyük ölçüde etkilememiş olmasını, derginin zaten kuruluş aşamasındaki muhalif tavrıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Mevcut hükümetleri ve güncel siyaseti aşkın olarak sistemle sorunu olan ve alternatif bir dünyaya dair işaretler sunan Edebiyat dergisi, zaten mesafeli olduğu sistemle alakalı muhalif duruşunu 80 darbesinden sonra da devam ettirmiş, edebiyat bağlamında başta Türkiye olmak üzere tüm dünya için “yerli duygu ve düşünce”nin asıl kurtuluş reçetesi olduğunu ilan etmeye devam etmiştir. Edebiyat dergisinin her sayısında izini görebileceğimiz ve hissedebileceğimiz temel düşünceyi 1975 Eylül sayısında Nuri Pakdil şöyle özetler:
“Soruyorum: Petrol mü daha güçlü, edebiyat mı? Edebiyatın damarları petrolünkilerden daha derinlerdedir. Orta Doğu uluslarıyla olsun, Afrika uluslarıyla olsun, İslam uygarlığının çemberi içine giren tüm uluslarla bir bağ kurmak istiyorum, edebiyat bağı. Yalnız bunlarla mı kurmak istiyorum? Nerde bir İNSAN yaşıyorsa onunla bağ kurmak isterim. Kulluk bilincine, insanları düşündükçe varıyorum. Tanrının bizi yaradışındaki bilgeliği kavrayabilmemizin başka olanağı var mı?”3
___________________________________________________________
1. Nuri Pakdil, “Kalemin Yükü,” Edebiyat 1 (1969):1. Bu yazıda “Kalemin Yükü” makalesinden yapılacak alıntılar, metinde parantez içinde sayfa numarası verilerek gösterilecektir.
2. Nuri Pakdil, “Tartışmayı Aşan Durum,” Edebiyat 38+26 (1977):5.
3. Nuri Pakdil, “Notlar,” Edebiyat 8 (1975):1.


KAYNAKÇA

Pakdil, Nuri. “Kalemin Yükü.” Edebiyat 1 (1969): 1-4.
Pakdil, Nuri. “Notlar.” Edebiyat 8 (1975):1.
Pakdil, Nuri. “Tartışmayı Aşan Durum.” Edebiyat 38+26 (1977): 5.


     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder